
Bir zamanlar sosyal demokrasinin kalesi olarak anılan, Olof Palme ve Tage Erlander gibi liderlerin şekillendirdiği “göçmen ve sığınmacı cenneti” İsveç, son yıllarda köklü bir dönüşüm geçiriyor. 1990’lardan itibaren artan göç akımlarını açık kapı politikasıyla karşılayan ülke, günümüzde ise sınır kontrollerini artırıyor, sığınma koşullarını zorlaştırıyor ve entegrasyon politikalarını gözden geçiriyor.
Artan suç oranları, çete şiddeti, entegrasyon sorunları ve toplumsal kutuplaşma, İsveç’teki siyasi dengeleri değiştirmiş durumda. İsveç Demokratları gibi göç karşıtı partilerin yükselişi, kamuoyunda “göç yorgunluğu” olarak adlandırılan bir tepkiyi beraberinde getirdi.
Yeni getirilen yasalarla sığınma hakkı daha sınırlı hale gelirken, sosyal yardımlar ve vatandaşlık süreci de zorlaştırılıyor. Uzmanlara göre İsveç, artık “refah devleti” anlayışını sürdürmekte zorlanıyor ve bu durum, özellikle son 10 yılda yoğun göç alan şehirlerde hissediliyor.
Göç politikalarındaki bu sert dönüşüm, hem Avrupa’da hem de uluslararası alanda dikkatle izleniyor. İsveç’in yeni göç politikası, bir dönemin idealist göçmen cennetinden, pragmatik ve güvenlik odaklı bir modele geçişin simgesi haline geldi.
